Diğer Bloglarım:
Nasreddin Hoca Osmanlıca Ebru Sanatı Muhlis Yalaka Makaleler / koksalciftci@hotmail.com
[Karikatürlerini kullanmama izin verdiği için Erdil Yaşaroğlu'na teşekkür ederim...]

Şems-i Tebrizi Neden İşgalci Moğol Yanlısıydı?

Şems-i Tebrizi'nin Anadolu'nun işgali sırasında saldırgan Moğol ordularının tarafını tuttuğu ve direniş gösteren Anadolu Türkmenlerine karşı açık tavır aldığı, verilere dayalı bir gerçek. Bu tavır onu direnişin lideri Nasreddin Hoca'yla ölümüne çatışmaya götürmüş.  Öte yandan bir lokma bir hırka yaşayan dönemin bu ünlü insanının Moğol yandaşlığını çıkar için yapmadığı da ortada. Öyleyse hemen hiçbir maddi-manevi beklenti içinde olmayan bu insan neden ısrarla işgal güçlerinden yana bir tavır alma gereği duymuştur?
*
1- Şems-i Tebrizi Önce Direniş, Sonra Teslimiyet Yanlısı Olmuş.
Şems-i Tebrizi'nin babası, Alamut Devleti'nin liderlerinden Celaleddin Hasan III'tür. Ne var ki İsmaili öğretisi gereği, gurbette iken "Melikdadoğlu Ali adında bir tüccarın oğlu" kimliği ile dolaşmıştır. O, hem babası Nev Müslüman Celaleddin Hasan III'ün direnişçi dönemini, hem de üvey kardeşi Alaaddin Muhammed III'ün teslimiyetçi dönemini yaşamış bir prenstir ve konumu gereği her iki zıt devlet politikasının komşu ülkelerdeki temsilcilik ve propogandistliğini yapmıştır.
a-
Celaleddin Hasan III Dönemi (1210-1221) ve Şems-i Tebrizi
Şems-i Tebrizi henüz delikanlı iken, 1218'li yıllarda dönemin Harizm lideri Muhammed Harizmşah -ki bu zat Mevlana'nın babaannesi tarafından öz dedesidir- ülkesine gönderilen 500 kadar Moğol ticaret, iyiniyet  ve barış elçisinin tamamını öldürüp mal varlıklarına el koyarak Cengiz Han'ın intikam duygularıyla bölgeye yönelmesine neden olmuştu. Bu önlenemez öfkenin karşısında ne Muhammed Harizmşah, ne de cengaver oğlu Celaleddin Harizmşah durabildi.
Bağdat, Konya ve Alamut tehlike altındaydı.
Cengiz Han, ülkesinin güvenliği için bu fesat yuvasının kaynağı olarak gördüğü Bağdat'ın ortadan kaldırılmasına karar vermişti. Bunu başarabilmek için de Anadolu'nun ve Alamut'un çökertilmesi gerekiyordu. Tehlikeyi sezen her üç merkezin yöneticisi, elçi göndererek Moğol Hanı'yla ilişkiye geçmeyi denedi, başaramadı.
İttifak kurarak direniş hattı oluşturmaktan başka seçenek kalmayınca Bağdat'ın Sünni Halifesi Nasır Lidinillah harekete geçti ve Şii öğretiyi kısmen de olsa benimsediğini açıkladı. Alamut lideri Celaleddin Hasan III de aynı yıl kalelerine cami yaptırarak İsmaili/Şii "kıyamet"1 uygulamasından Sünni "şeriat" uygulamasına geçtiğini duyurdu. İki devlet arasında atılan karşılıklı adımlar sayesinde karma bir öğreti oluşturuldu. Buna göre askeri kanattan Alamut, ruhani kanattan Bağdat sorumlu olacaktı. Elçiler göndererek Konya sultanı Alaaddin Keykubat'ı "feta"2 üyesi yapıp üçlü direniş hattının temelini atan Lidinillah, aynı yıllarda Anadolu'ya direniş örgütleyici bir ekip gönderdi. Bunların içinde Nasreddin Hoca da vardı. 1218 ile 1221 arasındaki üç yılda halk, özellikle Türkmenler, fütüvvet önderlerince silahlı direniş için eğitilmeye başlandı.
Bu yıllarda genç Prens Şemseddin, babası Nev Müslüman Celaleddin Hasan IIII tarafından Sünni eğitim alması için Tebriz'e gönderilmişti. Eğitiminden memnun olmasa da ittifakın direniş örgütlenmesinde görev almaktaydı. Önce Şam'a gitti, sonra Anadolu'ya geldi ve babasının direnişçi politikasının hayata geçmesi için içtenlikle çaba gösterdi.
b-
Alaaddin Muhammed III Dönemi (1221-1255) ve Şems-i Tebrizi
1221'de Cengiz Han, heyetini katleden Muhammed Harizmşah'ın oğlu Celaleddin Harizmşah'ı da yenip bölgeye yönelince, Alamut, Konya ve Bağdat prensleri, direniş hattının Cengiz Han ve Moğol ordusunu daha fazla üstlerine çektiğini düşünmeye başladılar. En azından yumuşak bir politika güdülebilir, Moğol'un yatıştırılması denenebilirdi. Bu nedenle her üç prens de direnişçi babalarından kurtulmanın yollarını aradılar. Topun ağzında olan Alamut'un fazla zamanı yoktu. 1221'de Celaleddin Hasan III zehirle -ishalden, dizanteriden diyen de vardır- ortadan kaldırıldı. Yerine, Şems'in küçük yaştaki üvey kardeşi Alaaddin Muhammed geçti. Aynı yıllarda kör olan Bağdat Halifesi Nasır Lidinillah, oğlu tarafından bir odaya kapatıldı ve ölene dek orada tutuldu.
Konya Sultanı ise hâlâ direniş konusunda ısrarlıydı.
Babasının 1221'de ortadan kaldırılmasıyla Alamut, Şems-i Tebrizi için tehlikeli bir yer haline geldi. Yurduna dönmemek için Suriye-Konya arasında dolaşıp duran Şems'i korktuğunun tersine Alamut'a çağırdılar. Devleti ve devletin yeni teslimiyetçi politikasını tanıtma işini bir prens olarak üstlenmesini istediler, o da bunu -babasının kuşkulu ölümüne ve kardeşinin "kıyamet" uygulamasına geçileceğini duyurmasına karşın- kabul etti ve yurduna döndü.
İlişki kurulacak bölgelere gönderilen heyetlere başkanlık ediyor, Anadolu ve Hindistan/Kuhistan'da İsmaili örgütlenmesinin temsilciliğini yapıyordu. Moğol merkezine gönderilen elçiler heyetine de başkanlık etmişti, fakat Moğol Büyük Hakanı Göyük Han, başlarında bir prens olduğuna bakmaksızın onları kovmuştu. Kısa sürede Horasan işgal edildi, Kuzey İran'a girildi. Olasılıkla İsmaili olan Nişabur yıkılarak bir tarla haline sokulunca yurtsuz kalan Bektaş ve Menteş kardeşler diğer Sünni-İsmaili bilginlerle beraber Alamut'a bağlı Şahdiz Kalesi'ne sığındılar. Orada onları karşılayanlar arasında Şemseddin Tebrizi de vardı. Bektaş ve Menteş korundular, eğitildiler ve Bektaş'a Hüccet/Hace onursal adı verilip "Moğol'a karşı daha yumuşak, dostça davranılması, silah çekilmemesi" politikasını yayma görevi verilerek Anadolu'ya yolcu edildiler. Hace Bektaş'ın özellikle hâlâ silah elde Moğol'a karşı savaşmaktan yana olan Fütüvvet lideri Hace Nasreddin Ahi Evren'i ikna edeceği umudundaydılar. Beklenenin tam tersi oldu, Nasreddin Hoca, Hace Bektaş'ı etkiledi, direnişçi yaptı. Onları koruyup kollayan ve Alamut'a karşı çıkmalarını sağlayarak ittifakın bozulmasına karşın Anadolu Fütüvvet örgütlenmesini ayakta tutmaya çalışan ise Konya Sultanı Alaaddin Keykubat'tı.
Yıllar ilerlemiş, Moğol Hülagü, Alamut'u kuşatma altına almıştı. Artık bölgeye "Silah bırakalım, Moğol'a teslim olup canımızı kurtaralım" fikri egemen olmuştu. Bu yıllarda Baycu Komutasındaki Moğol ordusu Anadolu'ya yöneldi. Konya Sultanı'nın silahlı direniş ısrarı, Prens Gıyaseddin II tarafından ölümcül bir inat olarak algılanıyordu. Babasını ortadan kadırıp iyiniyet gösterirse Moğol'u Anadolu'ya girmekten vazgeçireceği inancındaydı. Alaaddin Keykubat, bu amaçla 1237'de Kayseri'de av etiyle zehirlenerek öldürüldü. Ne var ki bu 'jest'e itibar etmeyen Baycu, Anadolu'ya girdi ve hayal kırıklığı içindeki Gıyaseddin II'yi Kösedağ'da yenilgiye uğrattı! Kısa süre sonra Giyaseddin II de ölünce Selçuklu yönetimi Fetret Devri'ine girdi.
1240'lı yıllardı ve Şems-i Tebrizi 60'ına yaklaşmıştı. Bir kez daha "Moğol'a direnmeyin, hayatınızı kurtarın" mesajını iletmek ve Alamut'un bu yeni politikası gereği teslimiyet yanlılarını egemen kılmak için Anadolu'ya gönderildi.
Halife Nasır Lidinillah'a sadakatta ısrar eden ve bu nedenle adı Nasırcı'ya çıkmış olan Hace Nasreddin'le diyalog kuramayan Şems'in görüşme talebini, Hace Bektaş -Şahdiz Kalesi'ndeki dostluğu hatırına- kabul etti ama "teslim olalım" önerisini geri çevirdi. Şems de sıfırdan bir lider yaratma yolunu seçti ve şair olmak için kıvranan Celaleddin Rumi'ye, yani Mevlana'ya yöneldi. Geceli gündüzlü sıkı bir eğitim programı uygulayarak istediğini elde etti ve Alamut'un gereksinimi olan Moğol işbirlikçisi bir lideri yetiştirdi. Hace Nasreddin ve Hace Bektaş'a gereksinim kalmamıştı, merkez onları görevsiz, hatta yasadışı saydı.
1247 yılına gelindiğinde artık Mevlana ve Şems ile Hace Nasreddin Ahi Evren arasındaki sürtüşme doruk noktasına ulaşmıştı. O yıl, eşi Kimya Hatun'u boynunu kırarak öldürüp Şam'a kaçmış olan Şems, ortalık yatışmıştır umuduyla Konya'ya geri döndü. Oysa Moğol'u geçici olarak gerileten Hanedan'ın direnişten yana olan yetkilileri, Hace Nasreddin'i Selçuklu sarayında Adalet Bakanlığı benzeri bir göreve getirmişti ve Hace Nasreddin de olasılıkla Şems'i gıyabında yargılayıp ölüme mahkum etmişti. Döndüğü duyulur duyulmaz infaz timi, Şems'i Mevlana'nın evinden aldı ve öldürerek cesedini bir kuyuya attı.
1261 yılında ise Konya artık egemenliğini tamamen yitirmişti ve hükümdarlarıyla kent valilerini Mevlana'nın önerisiyle Moğollar atamaya başlamıştı. 1247'den beri Kırşehir'de sürgün olan Nasreddin Hoca, o yıl Mevlana'nın müridi vali Cacaoğlu Nurettin tarafından öldürüldü!
Zaten Alamut'un son lideri Hürşah da savaşmaksızın ülkesini Hülagu'ya teslim etmiş, dokunulmazlık güvencesi almasına karşın Moğolistan yolunda onursuzca öldürülmüştü.
Tarihte özgün bir yere sahip olan Alamut'un ilk perdesi böylece kapanmış oldu.
*
2- Şems-i Tebrizi Neden Her Devrin Adamı Oldu?
a- 
Kuramsal Zorunluluktan
İsmaili müminler, imamlarının aldığı kararları tartışmaksızın uygularlardı. İmam "Ehli Sünnet itikadına geçiyoruz" bildiriminde bulunduğunda yediden yetmişe herkes buna uyardı. Çünkü öğreti gereği ilettiği kararları esinlenme yoluyla Allah'tan alan imam "masum"du. Kimse Allah'ın emrini tartışamayacağı için imama karşı çıkmazdı. Şems-i Tebrizi de köklü bir aileden gelen İsmaili müminiydi ve bu nedenle Alamut imamının/imamlarının politik kararlarına tartışmasız uymuştu.
b- 
Konumsal Zorunluluktan
Şems-i Tebrizi, imam ilan edilip Alamut efendisi yapılmamıştı ama, bilgisi, becerisi, karizması gereği Alamut İsmaili/Nizari topluluğunun yaşayan en itibarlı prensiydi. Sözü tüm İslam toplumlarında geçerliydi. Kişisel duygularını bir yana bırakıp bir prens ve toplum önderi olarak zor günler geçirmekte olan halkı için sorumluluk aldı ve üstüne düşeni yaptı.
Her devrin adamı görünmesinin diğer nedeni de budur.
*
Açıklamalar:
1 -Kıyamet Öğretisi: İsmaili kuramına göre batıni topluluk tam güvenceli yaşama geçince kaim/imam gelir ve o dönem İslam'ın namaz, oruç, hac gibi zahiri ritüelleri terkedilir; buna Şii inancında "kıyamet" denir.
2 -Feta: Arapça "kardeşim" demek. Özellikle Abbasi İmparatorluğu döneminde dışlanmış heteredoks unsurların silah kullanmaksızın kurdukları örgütlenmede birbirlerini çağırırken kullandıkları hitap. Çoğulu: Fütüvvet. Bu örgüt, Halife Lidinillah tarafından kurallara bağlandı ve üzerinden Ahilik türetildi.
*
Metin Oluşturulurken Başvurulan Kaynaklar:
Bertold Spuler, İran Moğolları • Cüveyni, Tarih-i Cihangüşa • Ahmet Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri • Bernard Lewis, Alamut Kalesi • Farhad Daftary, İsmaililer • İsmail Kaygusuz, Hasan Sabbah ve Alamut • Mikail Bayram, Ahi Evren • Devletşah, Tezkire-i Devletşah • Aydın Taneri, Harezmşahlar  •MEB İslam Ansiklopedisi


2 yorum:

  1. Sayın yazar
    Mogollar öncesi İslam dünyası ikiye bölünmüştü askeri parti yani Türkler ve Dini parti yani Halife taraftarları, Halife Nasr gücüne güç katmak için Şiliğe geçiş yapmıştı ve Alamut'la ittifak kurmuştu. Harezm'in yıkılması birinci öncelikti. Halife taraftarlarına göre Moğollar'ın gelişi ve Harezm'in yıklıışında edilen duaların payı yüksekti. Şehirlerde kalemlerinden başka bir silahları olmayanların Moğol yüzyılı başlayınca da yapacakları pek bir şey yoktu. Esasen fetihlerin hedefi şehirlerdir. Fetihlerden pay alamayan diğer çoban halkların Moğollara veya diğer fatihlerle iyi geçinme zorunluğu yoktur. Hoy'lu Sayın Ali Rıza Muqaddem-Doktora tezinde Nasreddin Hoca'nın konumuna açıklık getireceğini bahsetti. Onun çalışmasının aydınlatıcı olacağını umuyorum.
    Ahmet Küçükkalfa

    YanıtlaSil
  2. Tarafli bi paylașım olmuș sanki tarihsel veriler gercekleri ne derece yansıtmıș tartıșmaya açık... Sonuc itibariyle mevlana da istenen durum ne derece ortaya cikmis oda ayrı... Yani sebep sonuc ilgisiz kalmıș... Herneyse bunu okuyan olurmu bilmem

    YanıtlaSil