Diğer Bloglarım:
Nasreddin Hoca Osmanlıca Ebru Sanatı Muhlis Yalaka Makaleler / koksalciftci@hotmail.com
[Karikatürlerini kullanmama izin verdiği için Erdil Yaşaroğlu'na teşekkür ederim...]

Nasreddin Hoca Fıkraları Nasıl Anlatılırdı?




Eski tarihlerde fıkralar günümüzdeki gibi arka arkaya anlatılmazmış.
Fıkra anlatmanın da bir adabı, bir seremonisi, bir 'raconu' varmış.
Bunu sizlere iki başlık altında aktarmaya çalışacağım:
1- El yazmalarındaki Hoca fıkrası anlatımı,
2- Halk arasındaki Hoca fıkrası anlatımı.
İşin ilginç yanı, her iki anlatım biçeminin birbiriyle örtüşmesidir.
*
1- El yazmalarındaki Hoca fıkrası anlatımı:
Hoca fıkralarının toplandığı kitaba eskiden 'letaif' derlermiş. Letaif bir Arapça sözcük; yaklaşık anlamı, güzel duygular uyandıran sözler, şakalar; 'latife' sözcüğünün çoğulu.
Tarihte pek çok letaif yazarı var, bizimkini diğerlerinden ayırmak için kitabın adına 'Letaif-i Hoca Nasreddin' ya da 'Letaif-i Hoca Nasreddin Rahmetullahı Aleyh' vb. ilavesini yapmışlar.
Prof. Dr. Günay Kut: "Bodleian OR 185 (adlı el yazması/kç), Hoca hikayelerinin, bilinen en eski istinsah (kopya edilmiş/kç) tarihini taşıyan nüshasıdır. 13 Cemazielevvel 979 / 3 Ekim 1571'de Hüseyin adlı birisi tarafından istinsah edilmiştir. ..Ekler dahil toplam 43 hikaye (içerir/kç.)" derken, ilk anlatılan fıkraların ne denli sınırlı sayıda olduklarının haberini vermektedir. (IV. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri, II. cilt, s 148, Kültür Bakanlığı, 1992)
Fıkra sayısı günümüze gelindikçe -özellikle taş baskı döneminde- üçer beşer çoğalmakta, hurufat/matbaa teknolojisi devreye girdiğinde ise sayı yüzlerle ifade edilir hale gelmektedir. Bu gün bu sayı -Mustafa Duman'ın "Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası" kitabında olduğu gibi- binleri geçmiş durumdadır.
El yazmaları ve taş baskılarda -Arap harfleriyle Türkçe- fıkra anlatımına şöyle giriliyor:
راويان اخبار و ناقلان اشر و محادشن روزكار شويله روايت و بو يوزدن حكايت ايدرلر كه خوجه ناصرالدين افندى بر كون
Bunun, Latin harfleriyle Türkçe anlamı şöyledir:
Raviyan-ı ahbar ve nakilan-ı asar ve muhaddisan-ı ruzgar şöyle rivayet ve bu yüzden hikayat ederler ki Hace Nasreddin efendi bir gün...
Bundan anlaşılıyor ki Nasreddin Hoca fıkrası anlatımının bir seremonisi varmış; tıpkı anlatıcının masallara "bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde", ozanların öykülere "gahi Arzu, gahi Kamber, gahi Mecnun, gahi Leyla, öyle ya, her aşığın bir ahı varmış" girizgahıyla başlaması gibi.
Tümce düşüklüğünden, yinelemelerden, çizimlerin basitliğinden ve küfürlerin açık yazılmasından anlıyoruz ki el yazmalarını ilk, köy kökenli amatör yazarlar kaleme almışlar.
Bu nedenle seremoni korunmuş ve yazılı da olsa günümüze dek ulaşmıştır.
Kısaca söylersek, dönemin insanları Hoca fıkrası anlatacaksa önce 'Raviyan-ı ahbar ve nakilan-ı asar ve muhaddisan-ı ruzgar şöyle rivayet ve bu yüzden hikayat ederler ki Hace Nasreddin bir gün...' seremonisini sıralamak zorundaydı.
Günümüz kent insanı işe el atınca bu seremoniyi kaldırıp atmış.

2- Halk arasındaki Hoca fıkrası anlatımı:
1952 doğumluyum ve 13 yaşına dek Ardahan'ın Dedegül köyünde yaşadım. O bölgede kadınlı, erkekli ve çocuklu sohbet ortamlarında anlatılan Nasreddin Hoca fıkralarının tamamına yakını küfürlüydü. Çoğu kez anlatıcı toplumun büyüğü ve saygın kişisi olurdu. Kimse -kentlerde olduğu gibi- durup dururken "yeni duydum, gel sana da anlatayım" diyerek fıkraya başlamazdı; böylelerini "nereden icap etti de anlattın?" diyerek garipserlerdi.  Fıkra, bir sohbet sırasında yeri denk geldiği için anlatılırdı. Yani, söz sahibi fıkraya, konuyu aydınlatması açısından başvururdu, fıkra bitince de sohbet kaldığı yerden normal seyrinde sürer giderdi. Bu bağlamda fıkralar işlevseldi; kısacık kahkaha faslı sohbetin ağırlığını kırar, gerginliği alır, konu nasihat verici olsa bile anlatıcıyı tatlı dilli yapardı. Belki bu kullanım özelliğinden, bir fıkra kırk kez anlatılsa da bayatlamaz, yüzyıllar önceki tazeliğini korurdu.
Bir de anlatıcı fıkraya başlamadan önce şu seremoniyi yapardı:
"Toprağı bol olsun, rahmetli Nasreddin Hoca'nın başından buna benzer şöyle bir hikaye geçmiş..."
*
Ne güzelmiş o günler...

1 yorum:

  1. Nasrettin Hoca hakkında böyle de bir sayfa varmış demek. Ne güzel. Yazarı da çok yabancı değil. Komşularda da tanıdıklar var.
    Sayfa okunmuş da yorum mu yapılmamış, yoksa hiç okunmamış mı? Ben yazayım bari. Örnek olsun. Klavyene sağlık Köksal Çiftçi.

    YanıtlaSil