Yazıları rahat okumak için resimlerin üstüne tıklayınız... |
Diğer Bloglarım:
[Karikatürlerini kullanmama izin verdiği için Erdil Yaşaroğlu'na teşekkür ederim...]
Fütüvvet Nedir, Ahilik Nedir...
Selçuklu toplumuna ilgi duyanlar sık sık Fütüvvet ve Ahilik kavramıyla karşılaşırlar. Ulaştıkları bilgiler bu iki kavram arasında fark olmadığı yönündedir. Söylenen doğrudur ama gerçeği tam yansıtmaz. Biz, her iki örgütlenmenin az da olsa farklılıklar içerdiğini, Fütüvvetin, birçok kavim ve ülkeyi kapsadığını, Ahiliğin ise Anadolu sınırları içinde kaldığını düşünüyoruz. Başka deyişle, Fütüvvet evrensel örgütlenmedir, Ahilik ulusal...
*
Fütüvvet Nedir, Nasıl Doğmuştur?
İslam İmparatorluğu kuran Abbasiler de 750 yılında yıktıkları Emeviler gibi, Arap soyundan gelmeyen Müslümanları, örneğin Türkleri, Farsları, Kürtleri ikinci sınıf Müslüman anlamına gelen "mevali" olarak nitelemekteydiler. Mevali, camide arka sıralarda saf tutmak, yolda Arap'tan bir adım geriden yürümek zorundaydı. Mevali, Arap bir kadınla evlenemezdi. Mevali, Sopa taşıyabilirdi ama silah taşıyamazdı. Mevalinin ata binmesi yasaktı, ancak eşeğe, katıra binebilirdi. Mevali kadından doğan çocuk (hecin/2. sınıf evlat) mirastan yarı pay alırdı. (A. Demircan/Arap-Mevali İlişkisi) Bu unsurların liderleri -örneğin Ebu Müslim- Abbasiler'den tam eşitlik sözü aldıklarından Emeviler'in yıkılışında aktif görev yapmışlardı. Abbasiler sözlerini tutmadı. Hayal kırıklığına uğrayan mevali ve dışlanmış diğer alt tabakaya mensup kitleler -silah kullanmaksızın- kümelendiler ve egemenlere karşı tavır almaya başladılar. Yaptıkları bir tür kabadayılıktı. Soyluları korkutuyor, sindiriyorlardı. Araplar onlara, mertlik, yiğitlik, delikanlılık, cömertlik, eli açıklık, yoldaşlık anlamına gelen feta (çoğulu Fityan / Fütüvvet) demekteydiler.
Corci Zeydan onlar hakkında şu bilgileri veriyor:
"Abbasiler devrinde pek çok fındık atıcılar (fetalar/kç) türemişti. Bunlar şehirlerin haricine çıkarak kuş ve emsali şeylere fındık atmakla vakit geçirirler, (479) ve bu meziyeti kabadayılık nevinden addederlerdi. ..Hususi bir şekilde şalvarla mümtaz bir hususi kıyafette bulunurlardı. Ona kabadayılık şalvarı namı veriliyordu." (İslam Medeniyeti Tarihi, c 5, s 315)
Önceki imparatorlar onlara sert davranırdı, fakat Abbasiler'in son dönemlerine doğru sarayla araları düzelir gibi oldu. Halifeler bazan bu fındıkatıcı feta'ları koruma olarak kullanmaya başlamıştı. 1200'lerin başında Halife Nasır Lidinillah, Moğol'un Bağdat'ı yıkacağından endişeliydi. Bu nedenle eli silah tutan her unsurla ittifak yolunu seçmişti. Corci Zeydan bu yöndeki gelişmeler için de şunları söylüyor:
"..Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah ..fındıkendazlığa pek büyük bir şan ve şeref verdi. Kendisi bizzat kabadayılık (fütüvvet/kç) şalvarını giymekte idi."
Kısacası Halife Nasır Lidinillah, kendini en son fütüvvet lideri ilan etti. Bir de fütüvvetname yayımlattı. Fındıkatıcılık örgütünü Moğol tehlikesine karşı kullanmaya karar verdi. "..hilafetini tanıyan müluk ve ümeraya bir mektup yazarak kabadayılık (fütüvvet/kç) şerbetini içmelerini, şalvarlarını giymelerini, fındıkendazlarını tavsiye etmiş, onlar da buna muvafakatta bulunmuşlardı." (Zeydan, s 315)
Bu ülkelerin başında Alamut ve Rum Selçuklu Devleti geliyordu.
*
Bağdat'tan Gönderilen Feta / Fütüvvet Ekibi İçinde Hace Nasreddin de var
Selçuklu cephesinde olaylar şöyle gelişti:
"601 (1204) yılında Anadolu Selçuklu sultanı I. Gıyase'd-Din Keyhüsrev ikinci defa tahta geçince, cülusunu Abbasi Halifesi en-Nasır li-Dinillah'a bildirmek için hocası Malatyalı Şeyh Mecdü'd-Din İshak'ı (Sadru'd-Din Konevi'nin babası) Bağdat'a göndermişti. Mecdü'd-Din İshak diplomat olarak o yıl içinde hacca da gitmiş, dönüşte Bağdat üzerinden Anadolu'ya gelirken beraberinde Muhyi'd-Din ibnü'l-Arabi, Ebu Ca'fer Muhammed Berzai, Evhadü'd-Din Kirmani gibi birçok meşayih ve bilginleri Anadolu'ya celbetmiştir. Ahi Evren Şeyh Nasırü'd-Din Mahmud'un da bu kafileyle Anadolu'ya geldiği anlaşılmaktadır." (M. Bayram, Ahi Evren, s18)
Nasır Lidinillah, Alaaddin Keykubat'ı da ünlü bilgin Sühreverdi aracılığıyla kabadayılık şalvarı giydirerek, fütüvvet kuşağı bağlatarak, sarık taktırarak törenlerle fındıkatıcı feta yapmıştır. (İbni Bibi, s 92-93) Böylece direnişin Anadolu'daki bölümü Keykubat destekli fetalara (fütüvvet'e) emanet edilmiş oldu. Onlar da Anadolu'daki icraatlarını uzun yıllar sultan ve saray destekli sürdürdüler.
Ne var ki hem Lidinillah'ın, hem Keykubat'ın, hem de Alamut lideri III. Hasan'ın oğlu, direniş örgütünün Moğol'u üstlerine çektiğine inanıyorlardı. Yaklaşık 3-4 yıllık süre içinde oğullar babalarını öldürttüler, tasfiye ettiler ve direniş örgütünü teslimiyet örgütüne çevirdiler. Böylece Anadolu'nun son fütüvvet lideri olan Hace Nasreddin Mahmut, teslimiyet öneren ortak devlet anlayışı karşısında yasadışı konuma düşmüş oldu, dışlandı. Bu nedenle muhalifleri ona ve yoldaşlarına, halife Nasır'a izafen "Nasırcılar" "Nasreddiniler" demiş olmalılar. Onun yerine Şems-i Tebrizi eliyle eğitilen Mevlana getirildi.
Böylece Mevlana ile Hace Nasreddin çatışması başlamış oldu.
*
Ahilik Nedir, Nasıl Doğmuştur, Hace Nasreddin'le İlişkisi Nedir?
Direniş örgütü çökmüştü, fakat birinci Hace Nasreddin, hâlâ lideri Nasır Lidinillah'ın politikasının doğruluğuna inanıyordu. Yeni bir durum değerlendirmesi yaptı ve birkaç ülkeyi kapsayan eski örgütlenmenin artık zeminsiz ve desteksiz kaldığını saptadı. Fütüvvet örgütlenmesinin şimdi daraltılması, bölgeselleştirilmesi, hatta Türkmenleştirilmesi gerekiyordu. O da bu yolu izledi. Lideri Nasır Lidinillah'ın koyduğu genel işleyiş ve ahlak kurallarını içeren fütüvvetnameleri olduğu gibi korumak kaydıyla örgütü ulusallaştırdı ve adını da Ahi koydu. Anadolu'daki fütüvvet hareketi bu anlamda bitti, Ahilik fiilen başlamış oldu. Bu oluşumun ilk lideri de Hace Nasreddin Mahmut el-Hoyi, yaygın adıyla Nasreddin Hoca'dır.
*
Seçilmiş kaynakça:
İbnü'l Esir, Ebu'l Ferec, Claude Cahen, Aksarayi, Eflaki, Anonim Selçuki Tarihi, İbn'i Batuta, Neşet Çağatay, Sabahattin Güllülü, Mikail Bayram, Corci Zeydan, Cevat Hakkı Tarım.
Şems-i Tebrizi'yi Kim, Neden Öldürttü?
Gerçeği baştan söyleyelim, Şems-i Tebrizi'yi Nasreddin Hoca öldürttü.
Araştırmacılar ve bilim insanları, karşılıklı öldürme olayında, belki fıkraların getirdiği sempati nedeniyle, kendilerine Mevlana ve Şems'ten daha yakın buldukları Nasreddin Hoca'nınkini gündeme getiriyorlar. Şems'in öldürülmüş olma olgusu ise -önemsizmiş gibi- sürekli ikinci planda, hatta tarihin dolgu malzemesi olarak kalıyor. Gerçeği arayan insanların önünü bir perde gibi kesen bu yanlı yaklaşımı adil ve doğru bulmuyoruz.
*
Şems-i Tebrizi'nin Kısaltılmış Yaşam Öyküsü
Şems-i Tebrizi'nin bir Alamut prensi olduğunu en açık söyleyen, Tezkire-i Devletşah'tır.
Alamut'un 6. lideri olan babası Celaleddin Hasan III, 'kıyamet' yanlısı İsmaili babasını yaklaşık 1210'da öldürtüp 'şeriat'a geçtiğini ilan etti ve sünni Bağdat Halifesi Nasır Lidinillah'la ittifak kurdu. Moğol'a karşı kurulan bu ittifakın dini lideri Lidinillah, askeri lideri ise Hasan III oldu. Sünni eğitim alması için oğlu genç Şems'i Tebriz'e gönderen Hasan III, 1220/21'de zehirlenerek öldürüldü, Şems'in üvey küçük kardeşi Alaaddin Muhammed III, 7. lider oldu ve Şems için Alamut güvenli bir yer olmaktan çıktı. O da Kalenderi kılığında Şam'a gitti. Şems taht kavgasına girmedi, 'kıyamet' uygulamasnına geri döneceğini duyurmuş olan üvey kardeş Muhammed III de onun Alamut'a dönmesine izin verdi. Devlet Moğol'un ağır tehditi altındaydı, döndü ve riskli görevler üstlendi. En risklisi Göyük Han'a giden elçilik heyeti başkanlığıydı. Ölümden zor kurtulan Şems, topraklarında Moğollar'ı yakından tanıma fırsatı bulmuş ve yenilmez olduklarına ikna olmuştu. Bu nedenle üvey kardeşinin "Kılıç çekip kızdırmayalım, Moğol'u uysallıkla topraklarımızdan uzak tutalım" politikasına destek verdi. Saptanan bu yeni politikayı Anadolu direnişçilerine anlatma görevini üstlendi.
*
Teslimiyet Temsilcisi Şems, Direniş Temsilcisi Nasreddin ile Karşı Karşıya
Anadolu'da ciddi bir direnişle karşılaştı.
Üvey kardeş Muhammed III'ün Hüccet'i olan Şems-i Tebrizi, Nasır yanlısı ve Moğol'a direnmekte ısrar eden Hace Nasreddin Ahi Evren'i ikna edemeyeceğini anlayınca Anadolu için yeni bir dini lider yaratma yollarını aradı. Şair olmak için kıvranır haldeki Mevlana ile karşılaşınca aradığını bulduğunu anladı. Eğitim hızlı ve sıkıydı. Babasının "zahiri" ilimle dolu kitaplarını okuması yasaklanan Mevlana, kısa sürede Muhammed III'ün istediği kıvamda bir "batıni" kişiliğe kavuştu. Alamut'un Anadolu'daki teslimiyet lideri, bundan böyle Şems destekli Mevlana olacaktı. Hace Nasreddin Ahi Evren, artık Alamut'un yeni devlet anlayışı karşısında yasadışı kalmıştı. O da kolları sıvadı, Anadolu'nun orta yerinde lidersiz, dışlanmış ve bir başına kalmış Türkmenler'i başına topladı, bölgesel Fütüvvet örgütlenmesini yenileyerek daralttı, ulusallaştırdı, Türkmenler'e özgü kıldı ve Ahilik örgütlenmesini kurdu.
Bundan sonra savaş, teslimiyetçi Mevleviler ile direnişçi Ahiler arasında olacaktı.
*
Moğol, Mevlana-Şems ile Hace Nasreddin Arasındaki Gerilimi Arttırıyor
Teslimiyet politikasına karşın Baycu komutasındaki Moğol ordusu 1243'te Anadolu'ya girdi, Sivas'a doğru ilerlemeye başladı. Hayal kırıklığına uğramış Selçuklu ordusu onları Kösedağ'da karşıladı, yenildi, Sultan Gıyaseddin II Antalya'ya, Hıristiyan dayılarının yanına kaçtı. Sivas, Erzurum ve Kayseri gibi kentleri ele geçiren işgalciler, Konya'yı dize getirmeyi başardı. Başsız kalan devlete Karatay naip oldu ve yönetimi üç oğula birden verdi. Bu, direnişçilerin geçici toparlanması ve devlete egemen olması anlamı taşıyordu. Hace Nasreddin Denizli'den getirildi ve yönetimde görev verildi. Mevlana itibarını yitirmiş, Hace Nasreddin Ahi Evren ön plana çıkmıştı. Bunun üzerine Mevlana, yazmakta olduğu Mesnevi'de fıkralar aracılığıyla saldırıya geçti. Adapte ettiği Arap tiplemesi Cuha'ya ait alaycı şakalar, direnişçiler üstünde yıpratıcı oldu. Gerilim iyice arttı.
*
Hace Nasreddin, Şems-i Tebrizi'yi Konya'da Öldürtüyor
1245'te genç eşi Kimya Hatun'u, boynunu kırarak öldürüp Şam'a kaçmış olan Şems, olay unutulmuştur umuduyla 1247'de Konya'ya geri döndü. Hace Nasreddin, o sıralar devlet yönetiminde bir tür İçişleri Bakanı konumundaydı. İçinde Mevlana oğlu Alaaddin'in de bulunduğu küçük bir infaz timi kuruldu. Tim, Mevlana'nın evinden aldığı Şems'i öldürüp bir kuyuya attı. Bu, teslimiyetçiler ve Mevlana açısından bir yıkımdı.
*
Mevlana da Hace Nasreddin Ahi Evren'i Kırşehir'de Öldürtüyor
Olay, Mevleviler ve Ahiler arasında çatışma nedeni haline gelince, Karatay ekibi, Moğol destekli Mevleviler'in hışmından korumak için Hace Nasreddin'i Kırşehir'e gönderdi. Bu, bir tür sürgündü. 1260'da Moğol, kardeşlerden Rükneddin Kılıçarslan'ı tek başına hükümdar yaptı. Hace Nasreddin Ahi Evren Kırşehir'de ayaklanmak istedi. Olaya müdahale etmesi için Moğol, Mevlana müridi Cacaoğlu Nureddin'i vali atadı. Yeni vali, 1261'de isyanı bastırdı, Ahilerin tamamına yakınını kılıçtan geçirdi ve ev hapsindeki elebaşı Nasreddin Hoca'yı da öldürttü.
*
Mesele böylece kapanmış oldu.
Nasreddin Hoca Neden Öldürüldü?
Pek çok insan inanamıyor ama şu bir gerçek, Nasreddin Hoca, Mevlana müridi ve Moğol valisi Cacaoğlu Nurettin tarafından öldürüldü. Gözümüzün önünde dururken ilginçtir algılayamamışız, olan biteni bize Mikail Bayram anlattı. Tanık olacaksınız, hakarete varan karşı duruşlar birkaç yılda güneş altındaki kar gibi eriyecek ve gerçeklik herkes tarafından kabul edilecek.
Şimdilik bizi ilgilendiren soru şu: Hoca hangi gerekçeyle öldürüldü?.
*
İlk Nasreddin Hoca, Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi
*
Mevlana'nın ve Mevlevilerin, Mesnevi, Divan-ı Kebir ve Ariflerin Menkıbeleri gibi eserlerde Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi'yi düşman belledikleri ve Arap Cuha tiplemesinin seçme fıkralarını onun kişiliğinde Anadolu'ya taşıdıkları görülmektedir. Mikail Bayram, bu gerekçeyle Hoca'nın, Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi olduğu sonucuna varıyor. Bu yaklaşıma göre ilk Nasreddin Hoca, Ahi Evren oluyor. Çünkü onun adının geniş şekli "Ahi Evren Ebu'l-Hakayık Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi"dir. Çıkarımı biz de akla yatkın buluyoruz.
*
Genç Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi'nin, Bağdat halifesi Nasır Lidinillah'ın, özel görevle Bağdat'tan gönderdiği grubun arasında Rum Selçuklu topraklarına geldiği biliniyor. Kayın pederi Evhadüddin-i Kirmani ölünce dini liderlik ona geçiyor. Muhaliflerinin onları, Halife Nasır Lidinillah'ın temsilcisi olmaları nedeniyle Nasırcılar, Nasreddiniler diye adlandırdıklarını düşünmekteyiz.
*
1200'lü yılların bölgedeki tarihi gelişmeleri
1100'lü yıllarda Cengiz Han, Moğolistan'da Moğol birliğini kurdu ve bazı bölge liderlerine barış antlaşması imzalamayı önerdi. Bunların başında Harizm lideri Muhammed geliyordu. Büyük Selçuklu'nun mirasına konmuş olan bu mağrur hükümdar, 100 kadar Moğol elçisini gerekçesiz öldürdü ve mal varlıklarına el koydu. Bu, Cengiz Han'ın İran, Anadolu, Suriye ve Irak üzerine yönelmesine neden oldu. O dönem Rum Selçuklu'nun sultanı olan Alaaddin Keykubat, Alamut'un efendisi Celaleddin Hasan III, Bağdat'ın halifesi de Nasır Lidinillah'tı. Lidinillah, kendine askeri korumacı olarak, köle neslin çocukları oldukları için dışladığı Harizm'i değil, Alamut'u seçti ve bu üç ülkeden oluşan bir "Moğol'a direniş ittifakı" kurdu. İttifakın Moğol'u üstlerine çektiğini düşünen oğulları, yaklaşık 4 yıllık süre içinde babalarını öldürterek direniş ittifakını teslimiyet ittifakına dönüştürdüler. Çünkü Moğol'a el kaldırmazlarsa, kendilerine dokunulmayacağına inanıyorlardı.
*
Hoca ve Mevlana'yı iki zıt devlet politikası çatışmaya sürükledi
Nasır Lidinillah'ın kurduğu direniş ittifakının Anadolu'daki yeni dini lideri Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi'yi idi. Oysa teslimiyetçi ittifak ülkelerinin oğul liderleri Anadolu'da işbirlikçi temsilcilere gereksinim duyuyorlardı. Bu gerekçeyle onlar Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi yerine Şems-i Tebrizi'nin hazırladığı Mevlana'ya yöneldiler. Buna Anadolu Türkmenleri karşı çıktılar ve eski direnişçi devlet politikasını geçerli saydılar. Moğol desteği de alan Mevlana, yeni ittifakın teslimiyetçi devlet politikasını hayata geçirmek için harekete geçti. Çatışma önce fıkralarla politik yıpratma düzeyindeydi. 1200'lerin ortalarında Moğol işgali tamamlandı, gerginlik arttı ve Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi, teslimiyet ittifakının Alamut temsilcisi olan Şems-i Tebrizi'yi öldürttü. Bu, hem Moğol'u, hem de Mevlana'yı çok kızdırdı. Bu nedenle Nasreddin Kırşehir'e sürgün edildi.
*
Mevlana da müridi Vali Cacaoğlu Nurettin'e Hoca'yı öldürtüyor
İçi yanan Mevlana'nın acısını, ağır sürgün dindirememişti.
90 yaşında olmasına karşın Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi, Kırşehir'de Moğol'a karşı ayaklanma girişiminde bulundu, yenildi ve ev hapsine alındı. Bunu fırsat bilen Mevlana, Kırşehir'e müridi Cacaoğlu Nurettin'in Moğol'ca vali olarak atanmasını sağladı. Yeni Valinin ilk işi ev hapsindeki Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi'yi 1 Nisan 1261 günü(*) öldürtmek oldu. Böylece hem Mevlana intikamını almış, hem de direniş ittifakının son lideri ortadan kaldırılmış oldu.
*
Kısacası, Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi, yani ilk Nasreddin Hoca -yan etkenler ne olursa olsun- tam bağımsızlıkçı ve özgürlükçü olduğu için öldürüldü; işin gerçeği budur.
--------------
(*) Mikail Bayram: "Kırşehir'de Ahi Evren ve arkadaşlarının katliama tabi tutuldukları ..1 Nisan 1261'dır." Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, Konya 2005, s42.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)