جحا Cuha - Hoca İlişkisi...

Cumhuriyet kuşağımız Cuha'yı bilmez.
Oysa o, 1800'lü yıllara dek Osmanlı toplumunu eğlendiren Bekri Mustafa, Bektaşi, İncili Çavuş gibi en baş tiplemelerden biriydi ve Nasreddin Hoca, bu sıralamanın ancak sonlarında yer alırdı. Kurtuluş Savaşı öncesi, diğer kavimlerde olduğu gibi Türk kavminde de ulusal duyarlılık, mücadelenin lokomotifi oldu, kendimize ait değerler öne çıkarıldı. Özgüven açısından bu kaçınılmazdı. Dil, tarih ve kültür tezlerinin geliştirilmesi bu sürecin ürünüdür. Eylem -el yordamıyla- gülmece alanını da kapsadı. Böylece 1800'lerin son çeyreğinden itibaren bu toprağın çocuğu olmayan güldürü ögeleri popülerliğini yitirmeye başladı. 1900'lerin başında pek çok yabancı kökenli tipleme ancak üç beş fıkrasını koruyabildi. Nasreddin Hoca yerel ve özgürlükçü olması nedeniyle ön plana alındı,
Cuha ise 1200'lerden 1800'lere dek elde ettiği görkemli ününü tamamen yitirdi. Öyle ki günümüz insanının pek çoğu "Cuha" sözcüğünü ilk kez duyduğunu söyler durumdadır.
Peki öyleyse, Cuha kimdir ve bizim Nasreddin Hoca'yla ilgisi nedir?
Arap çizerlerin kaleminden bir Cuha tiplemesi.
*
Cuha, bir Arap kavmi güldürü tiplemesidir. Bizim Hoca Nasreddin'den yaklaşık 200 yıl önce tarih sahnesine çıkmıştır ve Hoca'ya ait olduğunu sandığımız fıkraların dörtte üçü ona aittir. Cuha'nın doğduğu ve bugün de aynı derecede önemini ve popülerliğini koruduğu ülkelerin bazılarının adı şöyledir: Özelde, Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Filistin, kuzey Suriye, Irak, Kuzey İran, Güney Anadolu, genelde Arap ülkeleri. Dikkat edilirse Cuha'nın yaşam şansı bulduğu toprakların bir kuşak üzerinde olduğu hemen göze çarpar; bu bir rastlantı mıdır?
Tarihsel olguları karşılaştırmalı incelersek rastlantı olmadığı ortaya çıkar.
Arap çizerlerin fıkralarından yola çıkarak ürettiği
sayısız Cuha bant karikatürlerine bir örnek.
Cuha yaklaşık 900'lü yılların son çeyreğinde ortaya çıkar, 1100'lü yıllarda sözü edilen topraklarda popülerleşir. Peki, o dönem Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Filistin, kuzey Suriye, Irak ve Kuzey İran'da hangi güçler egemendi? Buna konuya aşina hemen herkes "İsmaililer" yanıtını verir.
İsmaililer ile Cuha'nın ilişkisi şöyledir:
İsmaililer özellikle Karmatiler'den kopup Mısır'da Fatımi devletini kurduktan sonra misyonerlik çalışmalarına hız verdiler. Misyonerler, kurdukları el-Ezher Üniversitesi'nde, birkaç dil bilen üst düzey bilginler olarak yetiştiriliyor, İsmaili/Fatımi Halifesinin tam yetkisiyle donanımlı olarak hedef ülkelere derviş kılığında gönderiliyorlardı. Onlara HÜCCET denirdi.
*
Hüccet / Huca / Hoca nasıl Cuha oldu?
950'li yıllarda Batıni-Zahiri, başka deyişle Ehli Sünnet-İsmaili çatışması  Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Filistin, Kuzey Suriye, Irak ve Kuzey İran'da şiddetlenmişti. Taraflar birbirini yok etmek için mücadele veriyordu. İsmaili Hüccetler / Hocalar, akademik eğitimli entellektüeller olduğundan, yüzeysel bilgilere sahip Ehli Sünnet din adamlarını 'cahil' olarak niteliyorlardı. İsmaililer kavgada güldürü silahını kullanmaya karar verdiler ve rakipleri olan 'cahil' takımını temsil eden bir fıkra kahramanı yarattılar; adı da 'cahil insan' anlamına gelen Cuha oldu. Cuha, 'Kedi buysa et nerede?', 'Kazan doğurdu' ve 'Eşeğe mi inanıyorsun bana mı?' 'Karşı kaldırımda baklava götürüyorlar, bana ne?' gibi güçlü tekniğe sahip fıkralarla sahne alınca kısa sürede Ehli Sünnet bölgeler dahil tüm İslam ülkelerinde ünlendi.
Bölgede ve Anadolu Selçuklusunda Cuha, 1250'li yıllara dek bu adla yaşadı.
Bu yıllarda Moğol; Alamut, Bağdat ve Konya'yı baskı altına almıştı. Tehdit ölümcüldü, bölgenin yeni liderleri "teslim olursak Moğol bize dokunmaz" fikrini benimsemişti.
Bu politikayı Anadolu insanına benimsetme görevi de Mevlana'ya düşmüştü.
*
Hoca tiplemesi ise ancak 1260'lı yıllardan sonra özgünleşebildi.
Türk çizerlerden bir Hoca tiplemesi.
İsmaili Halifeliği ve son devleti olan Alamut da yıkılmak üzereydi, Cuha desteğini tamamen yitirmişti. Bunu fırsata dönüştüren Mevlana, Cuha'yı Şam'dan Anadolu'ya taşıdı ve Moğol istilasına karşı çıkan Ahiler ile Türkmenler'i vurmak için kullandı.
1300'lerin başında Türkmenler İsmaili Hüccetlerden yanaydılar, kendi kahramanlarının ters yüz edilerek aleyhlerine kullanılmasına razı gelmediler ve "Hoca" adını kullanarak karşı saldırıya geçtiler.
Anadolu Türkmen liderleri olan Hüccet'leri 1200'lerin başlarında Bağdat Halifesi Nasır Lidinillah atamıştı, bu nedenle onlar kendilerini "Nasır yanlısı", "Nasırcı" olarak kabul ediyorlardı. Görevlerinin yanına fıkra kahramanlığı da eklenince Anadolu Hüccetlerinin adı Hace Nasıreddin oldu.
*
Özgün bir tipleme olmadığından Hoca'nın fıkraları, başlarda Cuha fıkralarının aktarılmasından oluşuyordu. Moğol istilasına tepki olarak Anadolu topraklarında Türkmenler güçlendikçe özgün Hoca fıkraları da çıkmaya başladı. Bu fıkralar, Hoca'yı babacan, sözünü esirgemeyen, dürüst, sevecen kişilikle yansıttılar. Yine de üretilenler Cuha fıkralarının gölgesinde kalmaktan kurtulamadılar. Bu nedenle bize ait Hoca fıkrası sayısı, adapte edilen Cuha fıkrası sayısının dörtte biri seviyesinde kaldı.
Günümüzün Hoca fıkralarında görülen karakter uyuşmazlığı da bundan kaynaklanmaktadır.
*
Cuha ülkesine gönderildi, fıkraları Hoca dağarcığına aktarıldı.
1900'lerin başında artık Anadolu insanı uluslaşma sürecine girmişti ve bünyesindeki yabancı unsurları temizlemek niyetindeydi. Cuha da bu temizlikten nasibini aldı, topraklarımızdan sürülüp çıkarıldı. Mirası onca fıkra da Nasreddin Hoca hanesine yazıldı.
*
Örnek olması için, Nasreddin Hoca fıkrası sandığımız birkaç Cuha fıkrasının başlığını verelim:
• Et Buysa Kedi Nerde?
• Bana mı, Eşeğe mi İnanıyorsun?
• Şimdi Kuşa Benzedin.
• Karşı Kaldırımda Baklava Götürüyorlar, Bana Ne?
• Ye Kürküm Ye.
• O Sopayı Yeseydin Sen de Dört Ayaklı Olurdun.
*
Bir ayrıntı: Bizim Hoca'ya malolmuş Cuha fıkrası çoğunluktaysa da bizden Arap topraklarına gitmiş ve Cuha anlatısı olmuş fıkralar da vardır.
Bir başka ayrıntı da şudur: Hiçbir kavmin fıkra tiplemesi saf kan, yüzde yüz özgün değildir. Tümü, kültürlerarası iletişimle iç içe geçmişlerdir.
Bir düşünün, Temel fıkralarının kaçta kaçı özgün Karadeniz insanı üretimidir?
Hoca'yı da bu bağlamda değerlendirmekte yarar vardır.

5 yorum:

  1. Sevgili Hocam'a Hollanda'dan sevgilerimi yolluyorum. En istahli takipcilerinizdenim Hocam... Profil yaziniz harikaaa. Size de ancak bu yakisirdi:)... Okan Akin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fikrini paylaştığın için teşekkür ederim. Selamlar...

      Sil
  2. Nasreddin Hoca Evliya celebi'nin de bahsettigi gibi oz be oz Aksehirlidir..Ama ne yazikki 15 iskeletin ciktigi toplu mezari Yunus Emre mezari yapan Eskisehir , Nasreddin Hoca'yida mahvetmek uzere , bu gunlerde Eskisehir'e utanmadan sahte Nasreddin Hoca turbesi yapacaklar...

    YanıtlaSil
  3. Değerli yazar,
    Yazınızı sonuna kadar okudum. Güzel bir konuya değinmişsiniz. ancak tahlillerinizde hatalar ve yanlışlar var. Elbetteki kültürler arasında bir alışveriş olduğu açıktır. Cuha'nın bir fıkrasının Nasreddin Hoca'ta, Nasreddin Hoca'nın fıkrasının Cuha'da çıkması bu kültür alışverişinin bir doğal sonucudur. Bu da birinin var olması diğerinin olmaması demek değildir. Nasreddin Hoca, Selçuklular devrinde Mevlana Nasreddin olarak bilinir. Nitekim Evliya Çelebi'de Seyahatnamesinde Mevlana Nasreddin olarak yazar. Daha sonraki yıllarda Nasreddin Efendi olarak Türkçe halini alır. 1800'lu yıllarda Hoca Nasreddin olur. Cumhuriyet döneminde Nasreddin Hoca halini alır. Dolayısıyla Hoca'nın hüccetle hacetle ilgisi yoktur. Ayrıca Nasreddin Hoca 1300'lu yıllardan beri kaynaklarda mevcuttur. O tarihlerde bilinmemesi söz konusu değildir. Arabistan'ta Cuha'nın kabrini ziyaret eden Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde "“Nasreddin Hoca benzeri olan Şeyh Cuhâ Kabri: Çöl Arabı saf temiz kendine has özelliği olan bir kimse imiş. Deveci Me’al ile birlikte gömülmüşlerdir. Allah onun sırrını mukaddes etsin, kutlu kılsın (Cilt 3 Sayfa 120).” şeklinde yazmaktadır. Lütfen biraz daha araştırma, biraz daha dikkat.... Selam ve Sevgilerimle.. Mehmet KOÇ, KIBRIS

    YanıtlaSil