Geçen yıl, Şems-i Tebrizi'nin Makalat ve Bab-ı Aşk adlı eserlerini edinmek istedim, internet kitapçılarının çoğunda her iki kitap için de 'tükendi' yazısıyla karşılaştım. Birkaç baskısı yapılmasına karşın eserlere olan talep karşılanamıyormuş. İki popüler yazar, Ahmet Ümit ve Elif Şafak romanlarında karakter olarak kullandıkları için okurun dikkatini Şems-i Tebrizi üzerine çekmiş olmalılar; kitaplar bunun için yok satıyor sanırım. Şu bir gerçeklik, bu günlerde ülkemizde Şems, televizyon yıldızları denli ünlü.
*
İyi de, kim bu Şems-i Tebrizi?
Eflaki, Muhammed b. Ali. b. Melekdad-i Tebrizi, (Ariflerin Menkıbeleri II, s 35, MEB) ve Abdulbaki Gölpınarlı, Divan-ı Kebir'in sunuş yazısında tam adının Melikdad oğlu Muhammed Şemseddin-i Tebrizi olduğunu söylüyor.. (Mevlana, Divan-ı Kebir, c1, İş Bankası, 2008)
Oysa Devletşah, ünlü Tezkire'sinde Şems-i Tebrizi'nin bir Alamut prensi olduğunu yazar; aktaralım:
'Şeyh Şemsü'd-din'e gelince bu zat İsmaililerin daisi olan Kiya Büzürg (Hasan Sabbah'tan sonraki Alamut lideri / kç)'ün neslinden olan (Alamut 6. lideri / kç) Havend Celalü'd-din oğludur. Havend Celalü'd-din kendi baba ve büyük babalarının (İsmaili / kç) mezhep ve itikatını bırakmış, (sünni / kç) İslamiyet'in itikat esaslarını melahidenin (dinsiz İsmaliler'in / kç) kaleleri ve memleketlerinde yaymış idi. Celalü'd-din oğlunu ilim ve edep tahsili için gizlice Tebriz'e gönderdi. (Çocukluğunda İsmaili eğitimi almış olan / kç) Şemsü'd-din bir müddet Tebriz'de (sünni / kç) ilim ve edep tahsili ile meşgul oldu.' (Tezkire-i Devletşah, s 251, Tercüman, 1977)
Bize göre Eflaki ve Gölpınarlı yanılıyor, Devletşah oğruyu söylüyor. Çünkü bilim dünyası İsmaililik konusuna son 70 yıldır ilgi duyuyor ve işini ciddiye alanlar Devletşah'a hak verir gibi.
*
1230'larda, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Şems-i Tebrizi Konya'ya gelene dek şiir yazamamış. (H. Ritter, İslam Ansiklopadisi, c 3, s 53)
Daha ilk karşılaşmalarında öğrenci-öğretmen ilişkisi başlamış. Öğretmen Şems'in ilk işi, Mevlana'ya, babası Bahaeddin Veled'in zahiri bilgiler içeren kitaplarını okumasını yasaklamak olmuş. (Ariflerin Menkıbeleri II, s 43, MEB) Onu tam bir batıni yapmak için gece gündüz uğraşmış. Mesnevi ve Divan-ı Kebir'i okuyanlar, bunu başardığını görürler. O yıllarda Halife Nasır Lidinillah, Bağdat-Alamut-Konya hattında Moğol'a direniş ittifakı kurmuştu. Direnişi örgütlesinler diye de çeşitli bölgelere Hüccetler / Haceler / Hocalar atamıştı. O yılların Anadolu Hücceti, Hace Nasreddin'di. Fakat kısa süre sonra her üç merkezin prensleri babalarını öldürmüş, Lidinillah direniş ittifakını Moğol'a teslimiyet ittifakına dönüştürmüşlerdi. Yeni siyasi irade, tüm bölgelere yeni temsilcler gönderdi. Eski temsilciler de yeni siyasi görüşü tanımadılar ve babalarının siyasetini sürdürme kararı aldılar. Böylece ittifak, iki düşman kampa ayrıldı. Bu iki kampın Anadolu'daki eski siyasi lideri, Hace Nasreddin Mahmut el-Hoyi idi, yeni siyasetin lideri ise yeğeni Hürşah'ın bölge temsilcisi olan Şems-i Tebrizi'nin örgütlediği öğrencisi Mevlana Celaleddin Rumi oldu. Moğol yaklaştıkça herkes can derdine düştü, gerginlik tırmandı. Önce Hace Nasreddin, Şems'i Konya'da, sonra Mevlana, Hace Nasreddin'i sürgün yeri Kırşehir'de öldürttü. (M. Bayram, Ahi Evren-Mevlana Mücdelesi, s 42)
*Konuyu daha anlaşılır kılmak için gelin biraz da Şems-i Tebrizi'nin geçmişinden, eğitiminden, görevlerinden ve bölgeyi alt-üst eden dönemin siyasi çekişmelerinden söz edelim:
1210'da babasını öldürten Celaleddin Hasan III, 6. Alamut efendisi olarak yönetimi ele aldı ve ilk icraatı, 'Kıyamet' uygulamasından 'Şeriat' uygulamasına geri dönüldüğünü ilan etmek oldu. Bu yıllarda Eyyubiler Mısır'daki İsmaili devletini yıkmış, Alamut'u halifesiz bırakmışlardı. Celaleddin Hasan III, İsmaililik'ten Sünni inancasına girdiğini de açıkladı. Halife Nasır Lidinillah onu yeni bir lakapla onurlandırdı; böylece adı Havend (yeni müslüman) Celaleddin oldu. Atılan bu adıma karşılık halife de -kimilerine göre Şii öğretiyi kabullenerek- askeri işleri Alamut yönetimine devretti. Hüccet / Hace / Hoca seçimini -anlaşma gereği- İsmali kökenlilerden Alamut yönetimi yapıyor, Sünni halife Lidinillah da seçilenlerin atamasını gerçekleştiriyordu. Karma öğretinin bu yeni Hüccetlerine Muallim, Molla, Hoca denir oldu. (F. Daftari, İsmaililer, s 550) Bu nedenle Hoca fıkraları bazen Bektaşi fıkralarına, bazen Sünni anlayışına yakındır.
Lidinillah, ünlü bilgin Sühreverdi'yi göndererek yeni Konya Sultanı Alaaddin Keykubat'ı törenle Fütüvvet üyesi yaptı ve Moğol'a direniş ittifakının üçüncü ayağı olarak atadı. (İbni Bibi, Anadolu Selçuki Tarihi, s 93) Anlaşma gereği Selçuklu, Alamut'a vergi verir oldu. (B. Lewis, Alamut Kalesi, s 207)
Şems'in vatanı Alamut Kalesi'nin temsili resmi. |
Yaklaşık 10 yıl sonra Alamut'ta darbe oldu, eşleri Havend Celaleddin'i zehirleyip öldürdüler. Yerine Şems'in küçük yaştaki üvey kardeşi Alaeddin Muhammed, 7. Efendi olarak getirildi. Bu, Şems için ölümcül tehlike demekti. Uzun süre Alamut'a gitmedi. İzini kaybettirmek için derviş kılığında ve Tebriz'li bir tüccarın oğlu kimliği ile Şam ve Anadolu'da dolaştı.
Büyüyen üvey kardeş Alaeddin, Alamut politikasını, Moğol'a direnme anlamı taşıyan Hasan Sabbah öğretisine geri döndürmeye çalışıyordu. Bu tavır onu, 'Moğol'a teslim olalım, canımız kurtaralım' inancındaki genç oğlu Rükneddin ile -ki bu fikri kafasına Hace Nasreddin el-Tusi'nin soktuğu söylenir- karşı karşıya getirmişti. Çatışma, 1255'te oğlun babayı öldürtmesiyle sonuçlandı.
8. Alamut Efendisi olan Rükneddin Hürşah, Lidinillah direniş üçlü ittifakını, teslimiyet ittifakına çevirdi ve Moğol bölge lideri Hülagu'ya Alamut'u teslim edeceğine dair haber gönderdi.
Bu arada Şems-i Tebrizi 60 yaşına gelmişti. Yeğeni Rükneddin Hürşah'ın teslimiyet siyasetini benimsedi, geçici olarak baba ocağına döndü, hatta Moğolistan'a gönderilen Alamut heyetine başkanlık bile etti. (F. Daftari, İsmaililer, s 579) Daha sonra yeğeni onu, İsmaili direniş örgütlenmesini teslimiyet örütlenmesine çevirmesi için Suriye ve Anadolu'ya bölge daisi olarak atadı. Amca-yeğen, bu başarılabilirse, Moğol'un kendilerine dokunmayacağına inanıyorlardı. Şems, bu hevesle Şam'dan Konya'ya geldi. Halife Nasır Lidinillah yanlısı Nasırcılar'ın, diğer adıyla Nasreddiniler'in eski direniş siyasetinde kararlı olduklarını gördü. Hatta prens oluşuna bakmaksızın onu dışlamışlardı da... O da, Nasır yanlılarıyla başından beri arası açık olan Mevlana'ya yöneldi. Mevlana, batıni bilgiden yoksun, kafası yüzeysel zahiri bilgiler dolu olduğu halde şair olabilmek için kıvranır durumdaydı. Şems, öğretmeni oldu, sıkı bir batıni / İsmaili eğitimle onu olgunlaştırdı, şiir yazabilir hale getirdi ve Rükneddin Hürşah'ın savaşmaksızın Moğol'a teslim olma politikasının Anadolu temsilcisi yaptı.
Gerisi biliniyor; ardından çekişmeler, kavgalar ve karşılıklı öldürmeler geldi.
*
Mevlana, bu savaşta en etkili silah olan hicvi / mizahı kullanmaya başladı ve Anadolu Hüccet'i Hace Nasreddin'i Cuha olarak sunar oldu. Cuha, Mısır, Suriye, Lübnan vb. gibi ülkelerde 200 yıl önce İsmaili Hüccetleri küçük düşürmek için yaratılmış etkili bir tiplemeydi. Yakıştırma, bu nedenle kısa sürede halk arasında kabul gördü.
Zamanla Cuha geri çekildi, Hace Nasreddin alenen söylenmeye başladı.
Nasreddin Hoca tiplemesi de böylece olgunlaşmış oldu.
*
Bu veriler bize 'Evet, Şems-i Tebrizi bir Alamut prensiydi' dedirtiyor.
Takdir ve karar elbette ki sizin.
hiçbirşey anlamadım
YanıtlaSil1255 te,Şems 60 yaşında ve yaşıyor öylemi.Bir çuval inciri berbat ettin , Yazının tüm ciddiyeti ve inanırlılığı badem oldu.
YanıtlaSil1247'de öldürüldü veya sır oldu.
YanıtlaSil