Diğer Bloglarım:
Nasreddin Hoca Osmanlıca Ebru Sanatı Muhlis Yalaka Makaleler / koksalciftci@hotmail.com
[Karikatürlerini kullanmama izin verdiği için Erdil Yaşaroğlu'na teşekkür ederim...]

Ahilerin ve Hocaların Alamut Kökeni

Bazı bilim insanları Ahi Evren Hace Nasreddin Mahmut'un, hem Ahi örgütünü kuran kişi, hem de Nasreddin Hoca olduğunu söylüyorlar. Hoca, Hindistan'da  bir kastın da adı. Liderlerine Ağa Han deniyor. Kast üyeleri kökenlerini Alamut İsmaili/Nizari Devleti'ne dayandırıyorlar. Nasreddin Hoca'nın kökeni de Halife Nasır Lidinillah aracılığıyla Alamut'a dayanıyor. Hintçede ahi, Türkçede de evren, yılan demek. Nasreddin Hoca örgüt lideri olunca Ahi Evren adını almış. Öte yandan ahiArapça'da da kardeşim demek.
Peki öyleyse, Hace Nasreddin Mahmut'un kullandığı, hangi kültürün ahi'si? Tümünün karması mı?
1- Ahilik Kavramı

Arapça'da Ahi kavramı
Neşet Çağatay, "Ahi" kelimesi Arapçadır ve "kardeşim" demektir, diyor. (s 43)
Ahiler, Fütüvvetnamelerinde kurucularının Hz. Peygamber, Hz. Ali, ya da ağırlıklı olarak Hz. Abbas (M. Bayram / s 37) olduğunu yazarlar.
Ahi kavramı, ayet ve hadislerde de geçer; birer örnek verelim.
Maide Suresi 25. Ayet'te Hz. Musa Tanrı'ya şöyle yakarıyor:
"Rabbi inni la emliku illa nefsi ve ahi fefruk beynena ve beynelkavmil fasikin."
Ayetin Türkçesi yaklaşık olarak şöyle:
"Ey Rabbim! Ben ancak kendim ve kardeşimle baş edebilirim. Bizimle fasık toplumun arasını ayır."
Taberi ve İbnü'l Esir'in kayıtlarına göre Hz. Peygamber Hz. Ali'yi göstererek müminlere şöyle demiştir:
"İnne haza ahi ve vasiyyi ve hilafeti fikum."
Hadisin Türkçesi de yaklaşık olarak şöyle:
"Gerçekten bu kişi, kardeşim, vasim ve halifemdir."
Yerli, yabancı uzmanlar Ahi ve Ahilik'in dinsel yapısını incelerken ağırlıklı olarak bu bilgileri kullanırlar.
b
Türkçe'de Ahi kavramı
Yine N. Çağatay'a kulak verelim:
"Bizim, ahi teriminin, türkçe "akı" sözcüğünden geldiği üzerindeki oranlamamız sadece anlam benzeyişinden değil, bu sözcüğün delalet ettiği mertlik, alplik, yiğitlik, eli açıklık, konukseverlik hasletlerinin ve ahiliğin ifade ettiği sanat ve ticaret kurumu ve kurallarının orta Asya Türkleri arasında çok yaygın bulunuşundandır." (s 44)
Çağatay, ahi sözcüğünün Türkçe akı sözcüğünden geldiği fikrinde yalnız değildir. M. Bayram, J. Deny, F. Taeschner, C. Cahen, F. Köprülü, C. H. Tarım da bu fikri savunmaktadır.
*
2- Yılan Kavramı
a
Hintçe'de Yılan Kavramı
Tübitak, 1998'de Georges Ifrah'ın Hint Uygarlığının Sayısal Simgeler Sözlüğü adlı eserini bastı.
Eserin Ahi maddesinde şunlar yazılı:
"AHİ. [s]. Değer=8. Veda mitolojisinde, okyanus derinliklerinin karanlık sulardan doğmuş yılanını gösteren Ahirbudhnya'ya (ya da Ahi Budhnya'ya) olası bir gönderme söz konusu. Buradan Ahi=8, çünkü yılan simgesel olarak 8 sayısına karşılık geliyor. Bkz. Naga, Sekiz. Ayrıca bkz. Yılan (~simgesi)." (s 14)
Kısaca Naga, Sekiz ve Yılan maddelerine de bakmakta yarar var:
"NAGA. [s]. Değer=8. Yılan" (s 112)
"SEKİZ. Sekiz sayısının günlük Sanskritçedeki adları *ashta, *ashtan. İlgili sayısal simgelerin listesi: Ahi. Anika. *Anushtubh (vb.) ..Bu sözcükler aşağıdaki simgelere karşılık gelir ya da onlarla ilişkilidir; 1. Yılan (Ahi. Naga. Sarpa.)" (s 154)
"YILAN (~simgesi). ..İmdi, Ananta aynı zamanda *Ahirbudhnya'dır (ya da Ahi Budhnya). Yani, Veda mitolojisine göre, karanlık sulardan doğmuş olan, okyanus derinliklerinin yılanı." (s 207)
b
Türkçe'de Yılan Kavramı
"Clauson lügatında 'Evren' kelimesinin 'evrilmek' fi'linin ism-i faili olan 'eviren'den 'Evren'e dönüştüğünü yazmaktadır. Yılan da evrildiği için Türkçe'de yılana da eviren (Evren) dendiği gibi, döndüğü ve evrildiği için kainata da Türkçe'de evren dendiğini ifade etmektedir." (M. Bayram, s 14)
*
3- Hace ve Nasır Kavramı
a
İsmaili Genel Kavramı Olarak Hüccet / Hoca ve Nasır
Hüccet ve Nasır kavramı birer onursal sıfattır ve bu sıfatları ancak İsmaili Halifeleri verebilir. O dönemde Ehli Sünnet halifelerinin böyle bir geleneği yoktu. Mısır Fatimi / İsmaili halifeleri dünyayı cezirelere, yani adalara bölünmüş sayar ve her cezireye bir "Baş Dai" atarlardı. Bu Dailere Hüccet / Hoca denirdi. Hüccetler tam yetkiyle donatılmıştı, bu nedenle gittikleri cezirelerde halife gibi hareket ederlerdi ve kendilerine bağlı alt Hüccet / Hoca atama yetkisine sahiptiler. Hüccet'lerin bilimle uğraşanlarına ve telif kitap yazanlarına da Nasır ünvanı verilirdi ve onlar, Hoca Nasır, ya da yaygın bilinen şekliyle Hace Nasreddin olarak anılırdı.
b-
Alamut Özel Kavramı Olarak Hüccet / Hoca ve Nasır
Hasan Sabbah 1094'te başkent Kahire'deyken İsmaili-Fatimi halifesi el-Mustansır öldü. Herkes büyük oğul Nizar'ın halife olacağını beklerken, Vezir el-Efdal darbe yaptı ve küçük kardeş Mustali'yi Fatimi tahtına oturttu. Mustali, ağabeyi Nizar'ı desteklemiş olan Hasan Sabbah'ı tutuklattı ve bir gemiyle Kuzey Afrika'ya sürgüne gönderdi. Yolda batan gemiden sağ kurtulan Hasan Sabbah İrak-ı Acem'e geri döndü, Alamut kalesini ele geçirdi ve aynı yıl İsmaili-Nizari devletini kurdu. Başlangıçta halifelik yetkisi olmayan devlet, sonraları yetki elde etti ve cezirelere Dai / Hüccet / Hoca Nasır atamaya başladı.
c-
İran-Hindistan Kökenli Hüccet / Hoca Olgusu
Moğol Hülagü 1300'lü yıllarda Alamut devletine son verdikten sonra Nizari-İsmaililer, İran'ın Kehkek kentinde varlıklarını  Hocalar hareketi olarak sürdürmeyi başardılar. Hareketin liderlerinden Hasan Ali Şah, 1817'de 46. Nizari-İsmaili imamı oldu. İç çekişmeler ve devletle sürtüşmeler nedeniyle Hindistan'ın Bombay kentine taşınan 1. Ağa Han Hasan Ali Şah, bazı Hint yerlilerini de mezhebine katıp nüfusunu genişletti ve İngiliz Sömürge Valisi'nin desteğiyle Hocalar kastını kurdu. Bazı Sünni unsurlar da Hocalar birliğine katıldı. Bugünkü Ağa Hanlar, onların torunlarıdır. (M. Kadyrov, s 28)
*
Sonuç Olarak
Yukarıdaki verilere bakarak biz, Hace Nasreddin'lerin, yaygın söylemiyle Nasreddin Hocaların kökeninin Alamut Nizari-İsmaili hareketine dayandığı sonucuna varıyoruz.
Ahiler ve Nasırcılar'ın fütüvvet örgütünün devamı olduklarını söylemelerinden Ahi sözcüğünün Arapça anlamını benimsedikleri anlaşılıyor. Uzmanlar, zaman içinde Anadolu'da Türkçe "akı" ile Arapça "ahi" kavramlarının harmanlandığı görüşünde. Biz bu harmana Hintçe olanı da eklenmelidir diyoruz.
İşin bir de Alamut cephesi var ve özetle şöyle:
Hülagü'nün Alamut Nizari-İsmaili devletine saldırdığı 1250'li yıllarda Anadolu'da Nasırcı Ahiler sahne alıyor. 1300'lü yıllarda Moğol hem Alamut, hem de Rum Selçuklu devletini yıkıyor. Alamut'tan sağ kurtulanlar İran'da Hocalar adı altında yeraltı örgütlenmesine geçiyorlar, devamında da Ağa Han'lar liderliği devralıyor. Rum Selçuklu devleti yıkılırken de Alamut ortaklığı kurmuş Halife Nasır Lidinillah'ın atadığı kişinin ardılı olan Nasreddin Hoca popüler oluyor. Veriler, iki Hoca hareketinin tek ve Alamut kaynaklı olduğu izlenimi veriyor.
Sonuç olarak söylersek, Nasreddin Hoca bütün bu olguların karmasından oluşmaktadır.